Ne aramıştınız?

Sayfalar
Haber ve Duyurularda
Dosya ve Görsellerde
Kültür Köşesinde
Videolarda
Akademik Kategorilerde
Akademik Yazılarda
Arama - Haber Kaynağı
Arama - Etiketler

Bir Öğretmenlik Hatırası

Görüntülenme: 18878

3.6/5 rating (9 votes)
Okul müdürümüz, öğretmenler günü münasebetiyle bir konuşma yapmamı rica etti. Oldum olası bu tür konuşmalardan sıkılırım. Hele bunları yazıya dökmek, konuşmaktan daha ağır gelir bana. Verilen vazifenin mesuliyeti ile zihnimi yoklamaya, ilk öğretmenlik yıllarımı hayal etmeye başladım. Başımdan bir sürü hâdise geçmişti. Bunlardan hangileri arkadaşlarımızın daha çok hoşuna gider, onlar üzerinde bir tesir meydana getirir diye, yaşadığım hâdiseleri hayal süzgecimde elemeye başladım. Bunları düşünürken yılların ne kadar çabuk geçtiğinin bir kere daha farkına vardım. Sonunda bir talebemle alâkalı hatıramı anlatmaya karar verdim. Öğretmenliğe bir üniversite hazırlık dershanesinde başlamıştım. Girdiğimiz ders saatlerine ilâve olarak dershane programı gereği etüt vb. faaliyetlerle bir hayli yoğunduk. Bütün bu yorgunlukların yanında talebelerin ümit dolu bakışları, etrafımızda soru sormak için pervane oluşları, açıklanan bir soru sonrası mutluluklarının yüzlerine yansıması, bizlere şevk ve heyecan veriyordu. Talebelerin başarı durumlarını tartıştığımız öğretmenler toplantısında, danışmanı olduğum sınıftan bir talebenin davranışları birkaç toplantıdır gündeme geliyordu. Birçok arkadaş, bu talebenin uyumsuzluğu, derslere yeteri kadar çalışmaması ve arkadaşlarına kötü örnek olması sebebiyle dershaneden atılması gerektiğini düşünüyordu. Arkadaşlarımızın haklı gerekçeleri vardı. Konuşmalar sonrası bütün bakışlar bana yöneldi. Son söz söylenmeden, benden de bir fikir bekleniyordu. Söz konusu talebeyle geçen sürede arzu ettiğim samimiyeti tesis edememiştim. Şikâyetlerle alâkalı olarak talebeyle birkaç defa konuşmuştum; ama ona pek tesir edememiştim. Dolayısıyla kendimi suçlu hissediyordum. Ayrıca sınıfımdan birinin bu durumda olması nefsime de ağır geliyordu. Arkadaşlarıma şikâyetlerinde haklı olduklarını, fakat talebenin atılması kararını vermeden ona son bir şans daha verilmesini rica ettim. Arkadaşlar talebeye bir şans daha vermeyi kararlaştırdılar. Sabahleyin talebeyi yanıma çağırdım. Talebemin anne-babası yurt dışında çalışıyordu. Ailesi, talebemi yurt dışında ahlakı bozulur diye, ilkokuldan itibaren dedesinin yanına göndermişti. Talebem ve ailesi sadece yaz tatillerinde beraber olabiliyorlardı. Talebem, anne-babasından ayrı kalma ve dedesinin hoşgörülü yaklaşması sebebiyle, biraz haylaz yetişmişti. Odaya geldiğinde dağınık bir hâli vardı. Hâl hatır sorduktan sonra hemen konuya girdim. Bu sefer durumun ciddi ve dershaneden atılmasının söz konusu olduğunu söyledim. Ama benim ona inanıp, güvendiğimi belirttim. “Sen istersen başarırsın. Annen ve baban senden neler bekliyorlar kim bilir? Onlar gurbet ellerde çalışırken hep senin geleceğini düşünerek ümitle yaşıyorlar. Onların seni ne kadar sevdiğini, başarısız olunca ne kadar üzüleceklerini tahmin edebiliyor musun?” dedim. - Bırak ya hocam, o kadar sevselerdi, beni küçük yaşlardan itibaren Türkiye’de bırakmazlardı! - Olur mu öyle şey, anne ve babanın seni ne kadar sevdiğini asla tahmin edemezsin. Her anne ve baba çocukları için yaşar. Biraz gerçekçi düşün. Onlar seni özlemiyorlar mı sanıyorsun? Sen kendinle yaptığın savaşı kazanmaya bak. Ben senin başaracağına inanıyorum. Sen de inan olmaz mı? Bir dene en azından. Hatırım için dene olmaz mı? Ben sana inanıyorum, güveniyorum. Sen istersen başarırsın. Konuşmamızın sonunda ikna olmuşa benziyordu. “Deneyeceğim hocam!” dedi. Aradan geçen zaman içinde gerçekten dediklerini yapmıştı. Kurallara uyan bir öğrenci oldu ve zaman içinde imtihanlarda aldığı puanlar da yükseldi. Sonunda Anadolu’da bir üniversitenin kamu yönetimi bölümünü kazandı. Götürdüm, okula kaydını yaptırdım. Hattâ parası çıkışmadı, harç parasını da ben verdim. Ertesi yıl başka bir şehirde çalışmaya başladım. İşlerimin yoğunluğundan dolayı o talebeyi bir daha ne arayabildim, ne de sorabildim. Aradan yıllar geçti. O da birçok talebe gibi sonu tatlıya bağlanan hatıralar arasında kaybolup gitmişti, tâ ki bir gün cep telefonum çalana kadar. Telefonun öbür tarafında kendini tanıtmaya çalışıyordu: - Hocam nasılsınız, beni hatırladınız mı? Hani şu haylaz talebeniz Yasin. Hani bana güvenmiştiniz. İnanmıştınız ya, hani… Elbette hatırlamıştım. Meğer bizim delikanlı memleketimdeki bir vakfının başkanı olmuş. Fakir gençlere burs buluyorlarmış. Çalışmaları esnasında karşılaştığı babamın soyadı dikkatini çekmiş. Ondan telefonumu alarak beni bulmuş. Öğretmenliğin herhâlde en mutlu hadisesi bir talebenizin sizi hatırlayıp vefa göstermesi olsa gerek. Hoşbeşten sonra konuşmamız devam etti: - Hocam beni okula kaydettirirken ödediğiniz para vardı ya. Ben o borcumu ödemek istiyorum. Ama paranın değeri epey düştü, değerli bir metaa çevirmem lazım sanırım. Hocam isterseniz o paranızı bizim eğitim vakfına aktarayım mı ne dersiniz? - Seni uyanık! Borcun falan yok! Öğrencilere iyi bak, o zaman borcunu ödemiş olursun. İkimizi de tesiri altına alan derin bir mutluluk ve heyecanla telefon sohbeti sona erdi. Kaderin hoş bir cilvesi. Nereden nereye…! Memleketim dünün kabına sığmayan yaramaz delikanlısına emanet. Az bir itmeyle ivme kazanmış ve başarmıştı. İnanmak ve inandırmak yetmişti onun için. Sanırım bu hatıramı öğretmen arkadaşlarımla paylaşabilirdim. Şimdi öğretmenliğe olan inancım ve güvenim bir kez daha tazelenmişti. Bu moralle konuşmamı daha iyi hazırlayabilirdim. Kalemimi elime aldım, bu tatlı hatıranın verdiği şevkle başladığım yazıda önce, tarihteki bütün büyük kahramanların bir öğretmenin elinde yetiştiğini, öğretmenlerin kendi çağlarına damgasını vurduğunu, milletimizin öğretmenlerine vefalı davrandığını, öğretmenin bitmeyen bir tebeşir gibi gönüllere şekil verdiğini, mukaddes değerlerin emanetçisi olduğunu, cehalet karanlığına savaş açtığını, milletini yaşatma duygusu ve adanmışlık hissi ile donanmış olduklarını anlattım. Gece yarısında seslerin yerini sükûta bıraktığı anlarda yazım da tamamlanmıştı. Sonra zihnimi yokladım. Bende iz bırakan talebelerimi düşündüm bir bir. Kim bilir şimdi neredeler? Yıldızlar gibi yurdun hatta dünyanın değişik yörelerine serpilen talebelerimizle elbette bir gün bir yerlerde buluşacağız.

Sosyal Medyada Paylaş

Ailemize siz de katılın!

Bilgilerinizin 3. şahıslarla paylaşılmayacağını taahhüt ederiz.
Sitede bulunan hiçbir içerik Uluslararası Kültür, Dil ve Edebiyat Derneğine ait değildir. Bütün içeriklerin sorumluluğu paylaşan ziyaretçilerimize aittir. Sitemizin, paylaşılan içeriklerin içeriğinde bulunan hiçbir bilgiden sorumlu tutulamaz. Sitemizde içerik paylaşanlar, paylaştıkları içeriklerin içerisinde bulunan her türlü materyalin telif haklarının kendilerine ait olduğunu beyan etmiş sayılırlar. İçeriklerle ilgili bütün sorumluluk içerik sahiplerine aittir. Bu durumlardan Uluslararası Kültür, Dil ve Edebiyat Derneği ile sitemiz görevlileri sorumlu değildir. Sitemizdeki içeriklerin herhangi birisi size ait bir telif hakkını ihlal ettiğini düşünüyorsanız bunu [email protected] adresinden bize bildirebilirsiniz.